SÖZCÜKTE ANLAM - KonuAnla.com

Tek Anlamlı Sözcükler Balangıçtan beri gerçek anlamıyla var olan, bir tek kavramı karılayan sözcüklerdir. Oksijen, tebeir, kireç, amaç, makale...

5 downloads 199 Views 1MB Size
SÖZCÜKTE ANLAM Türkçe Ders Notu

SÖZCÜKTE ANLAM Anlamı olan ya da cümle kuruluşunda görev alarak, anlamı sezilen ses birliklerine sözcük denir. Örneğin; "Sahildeki kasaba cennet kadar güzeldi.’’ cümlesindeki "sahildeki, kasaba, cennet, güzel" sözcükleri belirli kavramları karşıladığı için anlamlıdır. "kadar" sözcüğü ise tek başına bir anlam taşımadığı halde diğer sözcükler arasında "benzerlik ve eşitlik" ilgisi kurarak belirli bir görevi üstlenmiştir. Sonuç olarak, belirli bir anlamı ya da görevi üstlenmiş, ses birliklerinin her birine sözcük diyoruz. Bütün sözcükler başlangıçta tek anlamlı kullanılmıştır; fakat daha sonraki dönemlerde, yeni nesneler ve kavramlar için kullanılmaya başlanmıştır.

Tek Anlamlı Sözcükler

Başlangıçtan beri gerçek anlamıyla var olan, bir tek kavramı karşılayan sözcüklerdir. Oksijen, tebeşir, kireç, amaç, makale...

Çok Anlamlı Sözcükler

Başlangıçta tek anlamlıyken, zamanla gerçek anlamının dışında yan ve mecaz anlam kazanarak birden çok kavramı anlatır duruma gelmiş sözcüklerdir: ÖRNEK

l.

Dilinde kabarcıklar oluşmuştu. (Tat alma organı) Onun dili çok etkileyici ve anlaşılır. (Edebiyatta üslup) Kapının dili çalışmıyor. (Bir nesneye ait parça)

ll.

Çocuğu okula yazdılar. (Kaydetmek) Günlük gazetelerde yazıyor. (Yazar olarak görev yapmak)

ÖRNEK Aşağıdakilerden hangisinde "barınmak" sözcüğünün anlamıyla kullanımı birbirine uymamaktadır?

ÇÖZÜM

A'daki kullanım; yapılan açıklamaya uymuyor. "Yaşamak, yaşamını sürdürmek" canlılar, özellikle insan ve hayvanlar için söz konusudur. Geminin yaşaması söz konusu olamaz. "Geminin barınması", D'deki açıklamaya daha uygundur. Gemi için limana ihtiyaç duyulmasının nedeni doğal etkilerden onu koruma düşüncesidir.

Doğru Seçenek A

ÇOK ANLAMLI SÖZCÜKLERDE ANLAM DEĞİŞMELERİ 1. GERÇEK ANLAM Bir sözcüğün, tek başına, aklımıza getirdiği ilk anlamına gerçek anlam denir. Kimi zaman ilk anlam, temel anlam, konuluş anlamı da denir.

ÖRNEK Çocuk, ağzını bir peçeteyle sildi. Bütün gücüyle sırtına vurdu. Bu iki cümledeki ağız ve sırt sözcükleti gerçek anlamda kullanılmıştır.

2. YAN ANLAM Bir varlığın adı, o varlığa benzeyenlere de verilir. Bu anlamlara yan anlamlar denir. Dilimizdeki pek çok sözcüğün birden çok yan anlamı vardır.

Mağaranın ağzını kayalarla kapattı. Kitabın sırtını iyice tutkalladı. Dikkat edilirse ağız ve sırt sözcükleri, diğer varlıkların benzer tarafları için kullanılmış; yani yan anlamı kapsamaktadırlar.

"Kalabalığın içinde, önce amcamı tanıdım:" cümlesinde "o olduğunu anlamak" temel anlamıyla kullanılan "tanımak" sözcüğünün, aşağıdaki cümlelerde değişik yan anlamlarda kullanıldığına dikkat ediniz.



Kardeşini uzun süredir tanıyorum.



Artık insanları iyi tanıyordu.

(görmüş olmak, ilişkisi olmak)

(doğru ve tam bilgisi bulunmak)



Hayvan kendisine zarar verecek otları tanır.



Hakim, gösterilen şahitleri tanımadı.



İşi bitirmen için sana on gün tanıyorum.



Alacaklarım için sadece seni tanırım.

(seçmek, ayırt etmek)

(hukuki varlığını kabul etmek) (süre vermek)

(sorumlu tutmak)

ÖRNEK Aşağıdaki cümlelerde altı çizili kelimelerden hangisi gerçek anlamda kullanılmıştır?

A) Ayağında burnu aşınmış eski bir kundura vardır. B) Dikiş makinesinin kolunu koparacakmış gibi çeviriyordu. C) Çok uzaklardan atıldığı belli iki el silah sesi duyuldu. D) İri, hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor gibiydi. E) Ninem, yorganımıza kırmızı çiçekli, basma bir yüz geçirdi. (1984)

ÇÖZÜM Altı çizili sözcükler, A, B, C, E seçeneklerinde yan anlamlarında, D seçeneğinde ise gerçek anlamda kullanılmıştır.

Doğru Seçenek D

3. MECAZ ANLAM (Değişmece Anlam) Bir sözcüğün, gerçek ve yan anlamı dışında çok farklı bir anlamda kullanılmasıdır. Mecaz anlamda kullanılan sözcükler, genellikle soyut bir anlam kazanır. Evine bağlı bir adamdı.

(Ev:Aile)

Dünya yeni bir ekonomik bunalımın eşiğindeydi.

(Eşik: Başlangıç noktası, yakını)

Güzel hayatımız da bir göz açıp kapayışta eridi.

(Erimek: Yok olmak, bitmek, tükenmek)

Kardeşimin eliyle arkadaşıma mektup yolladım.

(El: Aracı, vasıta)

Mecazlı anlatım sadece sözcük düzeyinde değil tamlama, deyim, argo ve cümle düzeyinde de görülebilir. •

Ölçülü davranışları severdi.



Ham beyinleri aydınlatmalıyız.



Her işte kılı kırk yarardı.

(Sözcük düzeyinde mecaz anlam) (Tamlama düzeyinde mecaz anlam) (Deyim düzeyinde mecaz anlam)

ÖRNEK I. II. III. IV.

Onun bu pişkinliğine bir anlam veremedik. Çoğunluk sağlanamadığı için toplantı ertelendi. Cesaretinin kırılmasına sen sebep oldun. Çevre temizliğine önem vermek gerekir.

Yukarıdaki cümlelerin hangilerinde altı çizili sözcükler gerçek anlamı dışında (mecaz anlamıyla) kullanılmıştır? A) l. ve ll.

B) l. ve lll.

C) ll. ve lll.

D) ll. ve lV.

E) lll. ve lV. (1991)

ÇÖZÜM pişkinlik:olgunluk ( mecaz anlam) kırılmak: azalmak, kaybokmak ( mecaz anlam) çoğunluk:sayı üstünlüğü (gerçek anlam) temizlik:kirli olmama (gerçek anlam)

Doğru Seçenek B

SÖZCÜĞE MECAZ ANLAM KAZANDIRMA YOLLARI A - TEŞBİH (Benzetme) Anlatıma canlılık ve hayal değeri katmak için aralarında benzerlik bulunan iki varlıktan zayıfını kuvvetlisi gibi göstermeye teşbih (benzetme) denir. "Kartal gibi yırtıcı bir kuş" sözünde iki varlık arasında benzerlik ilgisi kurulmuştur. Teşbihte dört öğe bulunur: • • • •

Benzeyen, güçsüz olan: kuş Kendisine benzetilen, ortak özellikte güçlü olan: kartal Benzetme yönü, ortak özellik: yırtıcılık Benzetme edatı: gibi

Yukarıdaki maddelerde verilen ilk ikisine teşbihin temel öğeleri, son ikisine de teşbihin yardımcı öğeleri denir.

ÖRNEK (I) Toroslar, Çukurova'nın bereketli topraklarını İç Anadolu'nun bozkırından ayırır. (II) Çukurova’ yı at nalı biçiminde kuşatmış bir duvardır sanki. (III) Ovadan bakılınca çelikten dev bir testere ağzını andıran tepeler, yaz kış ışıl ışıldır. Toroslar öylesine sarp ve yüksektir ki kolay kolay geçilmez. (V)Tren bile Toroslar'ı geçerken tünelin birinden çıkıp ötekine girer. Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerin hangilerinde benzetme yapılmıştır. A) I. ve II

B) l. ve lll.

C) ll. ve lll.

D) II. ve IV

E) lV. ve V. (2000)

ÇÖZÜM ll numaralı cümlede "Toroslar", "Çukurova'yı at nalı biçiminde kuşatmış bir duvardı sanki" benzetmesiyle "duvar"a;

lll numaralı cümlede ise "tepeler", "çelikten dev bir testere ağzı"na benzetilmiştir.

Doğru Seçenek C

Teşbih Çeşitleri a) Ayrıntılı (Tam) Benzetme Benzetmenin dört oğesinin de söylenmiş olduğu benzetmedir. Evimiz Benzeyen

kutu kendisine benzetilen

Beli Benzeyen

kurt beli kendisine benzetilen

gibi benzetme edatı gibi benzetme edatı

küçüktü. benzetme yönü ince ve kıvrak. benzetme yönü

b) Teşbih-i Beliğ (Güzel Benzetme) Benzetmenin ana öğeleriyle (benzeyen ve kendisine benzetilen) kurulan benzetmedir. kalem kaş, elma yanak

ay yüz, sırma saç Bu dil, ağzımda annemin sütüdür.

Bir benzetmede benzetme yönü kullanılmayıp diğer üç öğe kıllanılmışsa buna kısaltılmış benzetme , benzetme edatı kullanılmayıp diğer üç öğe kullanılmışsa bunda da pekiştirilmiş benzetme denir. •

Tilki gibi adam (Kısaltılmış benzetme)



Saçların siyahlıkta gecedir. (Pekiştirilmiş benzetme)

KURAL : ‘’Sanki, benzemek, dönmek, andırmak, örnek, kadar’’ sözleri ve ‘’-den’’ eki de benzetme edatı olarak kullanılabilir: Türkiye, güzellikleriyle bir cenneti andırıyor.

B. İSTİARE (Eğretileme) Teşbihin (benzetmenin) asıl öğelerinden yalnız biriyle yapılan benzetmeye istiare denir. Bir başka deyişle istiare, benzetme amacıyla, bir sözün başka bir söz yerine kullanılmasıdır.

İstiarenin Çeşitleri a) Açık İstiare Teşbihin asıl öğelerinden sadece kendisine kendisine benzetilenle yapılır. Burada bir şey kendi adıyla değil, benzetildiği başka bir şeyin adıyla anılır. •

İki kapılı handa Gidiyorum gündüz gece

Kendisine benzetilen: İki kapılı han Benzeyen : dünya (Söylenmemiş.) •

Milli takım teknik direktörü, on bir aslanına güveniyor.

Kendisine benzetilen: aslan Benzeyen: futbolcular (Söylenmemiş.)

b) Kapalı İstiare Teşbihin asıl öğelerinden sadece benzeyenle yapılan istiaredir. •

Mor menevşe boynun eğmiş Gül kızarmış hicabından

Benzeyen: Mor menevşe Kendisine benzetilen: İnsan (Söylenmemiş.)

c) Temsili (Yaygın) İstiare Bir şiirin ya da öykünün bütününe yayılmış istiaredir. Genellikle açık istiare biçimindedir. Okurken, ilk bakışta karşılaştığımız varlıkların bir simge olduğunu sezer, belirtileri değerlendirerek asıl anlatılmak istenen varlıkları çıkartırız. Bazı masallarda ve fablların hemen hepsinde uygulanır. "Karga ile Tilki" öyküsünde "alık" ve "kurnaz" insanların temsil edilmesi gibi.

Eğretileme (Deyim Aktarması) Yapılış Yolları I.

İnsana Özgü Kavramların Doğaya Aktarılması

Ovadaki bütün çiçekler el ele tutuşmuş hep bir ağızdan şarkı söylüyorlardı.

KURAL: Bu tür aktarmalarda; aynı zamanda kişileştirme (Teşhis) sanatı vardır. Nereye böyle bulut abla? Az bekle beraber gideriz. Ben de buralı değilimdir.

II. Doğaya Özgü Kavramların İnsana Aktarılması • Kalbim yırtılıyor her nefesimde • Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi. • Dalgalanır deli gönül şafakta. III. Doğayla İlgili Kavramların Doğaya Aktarılması • •

Karlar uçuşurdu camlarda. Rüzgârlar ulurdu sabaha kadar.

IV. Bir Duyunun Diğer Duyuya Aktarılması • •

Hâlâ aklımda onun sıcak gülüşü tatlı bakışı. Nasıl unutabilirim o yumuşak konuşmayı?

ÖRNEK (I) Sonbahar, kendisinden sonra gelecek kış mevsiminin gizli telaşını yaşatıyor doğaya. (II)Amasra’ da bir Roma yapıtı olan Kuşkayası Yol Anıtı sarı bir örtüyle kaplanıyor. (III) Hasankeyf'teki Artukoğulları zamanından kalma cami, minaresindeki son leyleği yolcu ediyor. (IV.) Kaçkarlarda yağmur fazla mesai yapmaya başlıyor. (V)Bolu Dağları'nda, lstrancalarda gezinirken yerlerde ağaç gövdelerinin hüzünlü yüzlerini, acılı bakışlarını görüyoruz. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde insana özgü bir nitelik doğaya aktarılmamıştır? A) I

B) ll.

C) lll.

D) lV.

E) V.

(2001)

ÇÖZÜM l. cümlede "kış; lll. cümlede Hasankeyf'teki cami, lV. cümlede yağmur, V. cümlede ağaç gövdeleri kişileştirilmiş; insana mahsus özellikler bu varlıklara aktarılmıştır. ll. cümlede ‘’Kuşkayası Yol Anıtı" sarı bir örtüyle kaplanıyor" ifadesiyle, sonbahar yapraklarının anıtı örtmesi anlatılıyor. İnsandan özellik aktarması (kişileştirme) yoktur. Doğru Seçenek B

C. TEŞHİS (Kişileştirme) İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları, düşünen, duyan ve hareket eden bir insan kişiliğinde gösterme sanatıdır. • Kaldırımlar, ıstırap çekenlerin annesi. Kaldırımlar, ıstırap çeken anneye benzetilerek bir teşhis sanatı yapılmıştır. • Atakule boynunu uzatmış, Ankara'nın trafiğini izliyordu. Atakule, boynunu uzatıp Ankara trafiğini izleyen bir insana benzetilerek kişileştirme yapılmıştır.

KURAL: Kişileştirme, genellikle kapalı eğretileme biçiminde uygulanır.

D. İNTAK (Konuşturma) İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları insan gibi konuşturma sanatıdır. Demişler kurda: "Boynun neden kalın" Demiş ki: "Kendi işimi kendim yapanm da ondan." Burada şair, kurdu insan gibi konuşturduğu için intak sanatı yapmıştır.

KURAL: İntak sanatının bulunduğu her sözde teşhis sanatı vardır.

E. MECAZ-I MÜRSEL (Ad Aktarımı, Düz Değişmece) Bir sözün benzetme amacı olmaksızın, çeşitli anlam ilgileriyle başka bir sözün yerine Kullanılmasıdır. Günlük konuşmalarda da sıkça kullandığımız söz sanatının en çok görülen biçimleri şunlardır: İç - dış ilişkisi: Bir varlığın dışı söylenerek içi ya da içi söylenerek dışı kastedilir. • •

Evi gelecek hafta taşıyoruz. (evdeki eşyalar) Çayı ocağa koyuver. (çaydanlık)

Bütün - parça ilişkisi: Bir varlığın bütünü söylenerek parçası, parçası söylenerek bütünü kastediıir. •

Sokağın girişindeki ilk apartmanda oturuyorum.

(apartmanın bir dairesi) • Herkes, başının üstünde bir çatı, olmasını ister, (ev)

Soyut-Somut İlişkisi: Soyut bir kavram söylenerek somut bir varlık kastedilir. • Düşük bir maaşla beş canı besliyor. (insan) Sanatçı - Eser İlişkisi: Sanatçının adı söylenerek eseri ya da eserleri kastedilir. • Mozart'ı kendisinden geçerek dinleyenler var.

(Mozart'ın bestelediği parçalar)

Yer (şehir, kasaba, köy vb.): İnsan ilişkisi: Yer adı söylenerek orada yaşayanlar kastedilir. • Takımı şampiyon olunca tüm Trabzon bayram etti.

(Trabzon'da yaşayan insanlar)

Şehir (Başkent) - Yönetim İlişkisi: Bir ülkenin başkentinin ismi söylenerek, yöneticiler kastedilir. • Ankara; Bosna ve Çeçenistan olaylarında çok duyarsızdı. (Ankara'daki yöneticiler, hükümet) Yön - yer, bölge, insan ilişkisi: Yön adı soylenerek o yöndeki bir yer, madde ya da insanlar kastedilir. • Komşu apartmana yandan giriliyor. (yandaki kapı) • Buradan güneye inildikçe hava ısınıyor. (güneydeki bölge, yer) • Batı, bize ne zaman dost oldu ki? (batıda yaşayan insanlar, Avrupalılar)

Sayı - para ilişkisi: Sayı söylenerek, onun karşılığı olan para kastedilir. • Evi iki yüz milyondan aşağı kiraya vermiyor. (ikiyüz milyon Türk lirası) Sonuç - neden ilişkisi: Bir olayın sonucu söylenerek, o sonucu hazırlayan neden kastedilir. • Çocukların gözyaşlarına dayanamam. (ağlama) • Rahmet yağmazsa ürün bol olmaz.

ÖRNEK Marmara'da her yelken Uçar gibi neşeli Yukarıdaki dizelerde olduğu gibi, kimi sözler benzetme amacı gütmeden kendi anlamları dışında kullanılır. Aşağıdaki dizelerin hangisinde bu örnektekine benzer bir kullanım vardır? A) Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl B) Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım C) Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda D) Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı E) Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda (1995)

ÇÖZÜM Dizelerde "yelken" sözcüğü, "yelkenli kayık, gemi anlamında kullanılmıştır. Parça söylenmiş, bütün anlatılmıştır. O halde mecaz-ı mürsele bir örnektir. Aynı kullanım A seçeneğinde de vardır: "Hilâl" sözcüğüyle bayrak anlatılmıştır. Doğru Seçenek A

F. TÂRİZ (İğneleme, Dokundurma) Alay etmek ya da eleştirmek amacıyla bir sözü karşıt anlamını kastederek söylemektir. • •

Sekreterimiz ne kadar becerikli, hiçbir işe elini sürmemiş. (beceriksiz) Bu ne kudret ki elifbayı okur ezberden.



Öyle dürüsttür ki yalana hile katmaz.

(yeteneksizlik, cehâlet) (hilekârdır)

G. KİNAYE (Değinmece) Bir sözü aynı yerde hem gerçek, hem de mecaz anlamını taşıyacak biçimde kullanmadır. Asıl anlatılmak istenen mecaz anlamdır. Kinayeli söyleyişe atasözlerinde sıkça rastlanır. "Zavallı kadının hiç yüzü gülmedi." sözünde kadının yüzünün gerçekten hiç gülmediği; ama daha çok mutsuz olduğu vurgulanmıştır. • • •

Dağ başından duman eksik olmaz. (Büyük işlerle uğraşanların sıkıntısı bitmez.) Kesilen baş yerine konmaz. (Kesin sonuca bağlanan iş, eski haline getirilemez.) Tek kanatla kuş uçmaz. (Bazı işler, ancak başkalarının yardımıyla yapılabilir)

H. MÜBALAĞA (Abartma) Duyguların, düşüncelerin abartılarak anlatılmasıdır. Daha çok övgüde ve yergide başvurulur. Ben gurbette değilim Gurbet benim içimde Şiirde gurbet benim içimde dizesiyle abartma yapılmıştır. •



İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık



Şühedafışkıracak, toprağı sıksan, şüheda



Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.

I. GÜZEL ADLANDIRMA İnsanları rahatsız edecek bazı kavramların yerine daha güzel sözlerin kullanılmasıdır. sağır : işitme engelli gömmek: toprağa vermek cin,peri: iyi saatte olsunlar

I. DOLAYLAMA Bir sözcükte anlatılabilecek yer, kişi, ülke, nesne vb. şeyleri özel bir isimlendirmeyle birden fazla sözcükle anlatma yoludur. Dolaylamanın kökeninde, isimlendirilen şeyi daha üstün, sevimli ve çarpıcı gösterme arzusu vardır. Bu da, mecazın değişik bir biçimidir. kara elmas (kömür) beyaz altın (pamuk) beyaz perde (sinema) yavru vatan (Kıbns) Türkiye'nin kalbi (Ankara)

J. TERİM Sözcüklerin bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili kazandığı özel anlamdır. Sözcüğün terim anlamı kazanıp kazanmaması kullandığı cümleye bağlıdır. •

Doğru haber veren gazeteler de var. (gerçek anlam)



İki noktadan tek doğru geçer. (terim - matematik)



Yere düşen kalemin ucu kırıldı. (gerçek anlam)



lşık sudan geçerken kırılır. (terim - fizik)



Olaya bir de şu açıdan bakalım. (mecaz anlam)



İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (terim - matematik)

uyak, hece; açı, küme, eleman; ekvator, nota, solfej, ülser, miyop...

İLİŞKİLERİNE GÖRE SÖZCÜKLER I. EŞ ANLAMLI SÖZCÜKLER Cümledeki kullanımıyla anlamları birbirinin yerini tutan sözcüklerdir. Eş anlamlılık, çoğunlukla, Türkçe sözcüklerle yabancı dillerden dilimize girmiş sözcükler arasında görülen bir ilişkidir.

Türkçe Sözcükler pay kavram bencil yöntem

Yabancı Sözcükler hisse mefhum egoist metot

II. YAKIN ANLAMLI SÖZCÜKLER Anlamları birbiriyle tam olarak örtüşmese de birbirine yakın olan sözcüklerdir. Eş anlamlı sözcükler, bir cümlede birbirinin yerine kullanılabilirken yakın anlamlı sözcükler sadece birbirine yakın anlamda kullanılabilirler. Tabii, bir sözcüğün yakın anlamlısı kullanıldığı cümleye göre değişebilir. • •

Çocuk ailesinden ayrıldı. Çocuk ai|esinden uzaklaştı.

Bu cümlelerde altı çizili sözcükler birbirine yakın anlamlıdır, fakat eş anlamlı değildir; çünkü 'ayrılmak' ve 'uzaklaşmak" sözcükleri farklı anlamları karşılamaktadır.

ÖRNEK Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki altıçiziIi sözcükler anlamca birbirine en yakındır? A) Bir süre sonra kendisi de bu akımın, bu tartışmanın içinde yer almıştı. B) Bi kitapları, belirlediğiniz ölçütlere göre seçin ayırın. C) Kendisine yapılan bu haksızlığı, bu saygısızlığı içine sindiremiyordu. D) Bütün bunları, kendisinin yerine, önüne geçmek isteyenler düzenliyordu. E) Bu makineler ötekilere göre daha kullanışlı daha pahalıdır. (2001)

ÇÖZÜM B'deki, "seçin" ve "ayırım" sözcükleri birbirinin yerini tutabilecek kadar yakın anlamlıdır. Örneğin: "kitaplardan istediğiniz seçin." de denebilir "...... ayırın’’ da D'deki "yerine geçmek", "önüne geçmek" sözleri de, cümledeki konu dolayısıyla, birbirine yakın görünüyor. Ancak, "yerine geçmek" "söz konusu kişiyi devre dışı bırakıp hedeflenen yere, " makama geçmek" antamındadır. Önüne geçmek ise "devre dışı bırakmaksızın, ondan önce tercih edilecek konuma yükselmek" anlamını taşımaktadır. Doğru Seçenek B

ÖRNEK

ÇÖZÜM Örnek cümlede altı çizili sözcüklerden "eksik, noksan" sözcükleriyle eş ya da yakın anlamlılık ilişkisi içinde bulunan sözcük "kusur" sözcüğüdür. Bu sözcüğün yerine "eksik" veya "noksan" sözcüğü getirilebilmektedir. Doğru Seçenek B

ÖRNEK

ÇÖZÜM Sözcükleri, kullanıldıkları cümlelerde kazandıkları anlama göre değerlendirirsek "iyice" ve "çok" sözcüklerinin cümleye "normalin üstünde" anlamı kattıklarını görürüz. Bu sözcükler birbirlerinin yerinde de kullanılabilmektedir.

Doğru Seçenek A

III. KARŞIT ANLAMLI SÖZCÜKLER Anlamları birbirinin karşıtı (zıddı) olan sözcüklerdir. Bunlar varlıklarını birbirine borçlu olan sözcüklerdir. • • •

İsmi var, cismi yok. Ağlama ölü için ağla diri için. Alçak uçan yüce konar.

KURAL: Bir sözcüğün karşıt anlamlısı, kullandığı cümleye göre değişebilir. Sakin bir kent X kalabalık bir kent Sakin bir çocuk

X yaramaz bir çocuk

KURAL: Şiirde sözcüklerin oluşturdukları anlamlar birbirine ters düşerse tezat sanatı meydana gelir. •

İçimde bir çığlıktır dudaklarımdaki sükut.

IV. EŞ SESLİ (sesteş) SÖZCÜKLER Yazılışları ve söylenişleri aynı olan, fakat aralarında hiçbir anlam bağıntısı bulunmayan sözcüklerdir. Sesteş sözcükler arasındaki ses özelliği tamamen rastlantıdır, anlamla ilgili değildir.

• • • •

Böyle bağlar Yâr başın böyle bağlar Kuş uçmaz kervan geçmez Yıkılsın böyle bağlar

Bu dörtlükte geçen I ve ll numaralı sözcükler lll numaralı sözcükle sesteştir.

KURAL: Eş sesli sözcüklerle çok anlamlı sözcükler karıştırılmamalıdır. Çünkü çok anlamlı sözcükler arasında anlam bağıntısı söz konusudur:

• •

Ayağı masanın ayağına çarptı. ( Çok anlamlılık) Kırılan dal sulara daldı. (Sesteşlik)

KURAL: Dilimizde düzeltme işareti (^) almış söcüklerin sesteşi yoktur. Bu sözcükler arasındaki okunuş farkı sesteşliği ortadan kaldırır: â𝑙𝑒𝑚 − 𝑎𝑙𝑒𝑚

𝑘âr − kar

âş𝚤k − aş𝚤k

GENEL VE ÖZEL ANLAMLI SÖZCÜKLER Ortak nitelikli sözcükler, anlam içeriklerine göre karşılaştırıldığında, bunlardan anlam içeriği geniş olanına "genel anlamlı"; anlam içeriği dar olanına ise "özel anlamlı" sözcük denir. Bu özellikteki sözcükler anlam içeriklerine göre sıralandığında ortaya genelden özele ya da özelden genele bir sıralama çıkar

Önce harfleri, sonra heceleri, daha sonra da sözcükleri tanımıştık. Bu cümledeki kavramların sıralanışında özelden genele doğru bir anlatım gözetilmiştir.

ÖRNEK Düşüncenin sıralanışı bakımından; "Annesini, babasını, kardeşini, herkesi sürekli özlüyordu. " cümlesi ile aşağıdakilerden hangisi arasında bir benzerlik yoktur?

A) Yaşlıları, hastaları, çocukları, yardıma ihtiyacı olan herkesi arabalara bindirdiler. B) Masaları, sandalyeleri, koltukları, evdeki bütün eşyayı onardılar. C) İlk öğretmenini, bütün arkadaşlarını, yazları yaylada ailece geçirdikleri güzel günleri unutamıyordu. D) Saz çalmayı, şarkı söylemeyi, konser vermeyi, her türlü müzik çalışmasını çok severdi. E) Çimleri, çiçekleri, ağaçları, bahçedeki her şeyi sulamalısın.

ÇÖZÜM "Annesini, babasını, kardeşini, herkesi sürekli izliyordu." cümlesinde düşüncenin sıralanışında önce özel anlamlı benzerler sıralanmış, sonra da bunları bütün olarak anlatan genel bir kavram kullanılmıştır. Bu özellik, C seçeneğindeki cümlede yoktur. Fakat A, B, D, E seçeneklerinde vardır. Örneğin; "Çimenleri, çiçekleri, ağaçları, bahçedeki her şeyi sulamalısın." cümlesinde "bahçedeki her şey" sözü kendinden önce sıralanmış olan "çimen", "çiçek" ve "ağaç" kavramlarını içeren genel bir ifadedir.

Doğru Seçenek C

NİCELİK ve NİTELİK ANLAMLI SÖZCÜKLER Sayılabilen, ölçülebilen ya da azalıp çoğalabilen durumları belirten sözcükler nicelik anlamlıdır. • • •

Dar sokaklardan geçtik. Yüzlerce görevli vardı. Yüksek dağlar karlıydı.

Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özelliklerini bildiren sözcükler nitelik anlamlıdır. • • •

Güzel bir filmdi. İçli bir çocuktu. Kötü alışkanlıkları yoktu.

KURAL: Sözcük kullanımına göre nicelik ya da nitelik anlamı bildirebilr: • Merkeze yakın bir semtti. (Nicelik) • Yakın arkadaşımdan biriydi. (Nitelik)

SOMUT ve SOYUT ANLAMLI SÖZCÜKLER 'Çocuk, kuş, yaprak, esinti, şırıltı, ekşi, soğuk" gibi beş duyumuzdan biri ya da birkaçıyla algılayabildiğimiz kavramları karşılayan sözcükler somut anlamlı sözcüklerdir. "Çocuktuk, güzellik, iyilik, sevgi, özgürlük, ruh'gibi, duyularımızla değil de düşünce yoluyla algılayabildiğimiz kavramları anlatan sözcükler soyut anlamlı sözcüklerdir.

KURAL: Bir sözcük gerçek anlamıyla somutken, anlam genişlemesi yoluyla soyut anlam kazanabilir. • •

Sorunu bu yolla çözemezsin. (yöntem) Böyle yaşamak yürek ister. (cesaret)

KURAL: Gerçek anlamıyla soyut olan bir sözcük, aktarma yoluyla somut anlam kazanabilir. •

Kötülerle konup geçici olma. (Kötü insanlar) Somut Soyut



İyilerde ham süt olmaz. (İyi insanlar) Somut Soyut

SOMUTLAŞTIRMA Soyut bir kavramın ya da durumun, duyularımızla algılayabildiğimiz kavramlar aracılığıyla örneklendirilerek anlatılmasıdır. Somutlaştırmanın arka planında çoğunlukla soyut kavramın somut kavramlara benzetilmesi söz konusudur. Amaç anlatılmak isteneni belirgin hale getirmektir.



Savaşla solan umutlarımız,barışla yeniden yeşerdi.



Sabır acıdır, ama meyesi tatlıdır.



Kültürümüz bu topraklara kök salmıştır.

• •

Bu örnekte "umut'gibi soyut bir kavram solan ve yeşeren bir ağaca benzetilerek somutlaştırılmıştır. Sabır, meyveli bir ağaca benzetilmiştir.

Kültür, kök salan bitkiye benzetilmiştir. Adam bizim cesaretimizi ölçmek istedi.

Cesaret ölçülebilen somut bir varlığa benzetilmiştir. Benim yaptığım iş uçak kullanmaya benzer. Birçok iş yaparsınız; ama başarısız olduğunuz tek bir iş, sonunuz olur.

Son cümlede başarısızlık kabul etmeyen bir iş türünden söz edilmektedir. Ne olduğu tam olarak anlaşılmayan bu iş türü, uçak kullanmak gibi asla başarısızlık kabul etmeyen bir işe benzetilerek somutlaştırılmıştır.