[ kitap tanıtımı ]
Çağdaş İslami Akımlar Mehmet Ali Büyükkara Abdullah Ömer Yavuz arş. gör., erciyes üniversitesi ilahiyat fakültesi {
[email protected] }
ERUIFD [ 2014 / 2, SAYI: 19, SAYFA: 143-146 ]
| Çağdaş İslam Akımları |
Çağdaş İslami Akımlar
Mehmet Ali Büyükkara Klasik yay., 2015, İstanbul (360 sayfa)
Düşüncenin tarihi, insanlığın doğuşundan günümüze, ana arterlerinden ara sokaklarına, dikey ve yatay düzlemde süreç takibini esas almaktadır. Bu minvalde İslam Düşünce Ekolleri Tarihi, başlangıçtan günümüze düşüncenin iklimini bir bütün çerçevesinde ele alarak değerlendirmeyi gerektirmektedir. Tarihsel süreçte mezhep, akım, cemaat, hareket ve diğer toplumsal aidiyetlerin canlı organizmalar gibi değiştiği, dönüştüğü, bazen parladığı bazen sönük kaldığı görülmektedir. Yüzeysel tespitlerin, genelleyici bakışların hakikate isabet edemeyeceği ortadadır. Düşünce tarihçiliği parçacılıktan uzak, neden-sonuç ilişkilerine dayalı, süreç merkezli, zaman-mekân bağlamlı bir ana yapı üzerine kurulmalıdır. İslam Düşünce Tarihi’nin klasik döneminde ortaya çıkan ekolleri olduğu gibi çağın cemaatleri, akımları, hareketleri ve diğer gruplaşmaları da mevcuttur. Yeniden yeni şeyler söylemeye aday bu ekolleri tarihsel bağları ve referansları ile değerlendirmek, salt düşünce kurumları olarak sınırlandırmamak, anlayıcı ve yorumlayıcı bir bakışın/metodun ifadesi olsa gerektir. Bize bu sözleri söyleten neden ise farklı sosyal/insani bilim disiplinlerinin üzerinde kafa yorduğu Çağdaş İslam akımları hakkında, İslam Mezhepleri Tarihi birikimi ve bakış açısı ile kaleme alınan bir eserdir. Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara tarafından ilim dünyasına sunulmuş bu çalışma “Çağdaş İslami Akımlar” başlığını taşımaktadır. Takdim bölümünde de ifade edildiği üzere söz konusu alanla ilgili parçacı yayınlar bulunmakla birlikte kapsayıcı-bütüncül bir çalışma henüz yayınlanmamıştır. Çağdaş İslami akımların incelenmesi, sınıflandırılması ve kategorize edilmesi hususlarında ortaya çıkan zorluklar, yayın eksikliğinin en önemli sebeplerindendir. Bu bağlamda Büyükkara’nın bu eseri, söz konusu boşluğu doldurmaya aday bir çalışma hüviyeti taşır. Eser, giriş, üç bölüm ve eklerden oluşmaktadır. Çalışmanın ana yaklaşımı da bu plandan doğar. Çağdaş İslami akımların henüz gerekli zamanı aşıp teşekkülünü tamamlayamamış olması, zikzaklarla ilerleyen fikir haritaları, sınıflamayı hayli zorlamaktadır. Tasnif süreğen bir süreçtir. Her tasnif de yeni tasniflere imkân tanır, yol açar. Büyükkara, Çağdaş İslami akımları, gelenekçilik, ıslahatçılık ve modernizm şeklinde üç sınıfa ayırmaktadır. Eserin her bir bölümü bu sınıfların incelenmesine dayanır. Giriş bölümünde İhya hareketlerinin doğuşu ve tarihi arka planı ele alınmaktadır. Özellikle 18.yy ve sonrasında İslam dünyasında ortaya çıkan çağdaş İslam düşüncesi değerlendirilmektedir. İslam dünyasının yaşadığı buhran ve
ERUIFD
2014/2
143
| Mehmet Ali Büyükkara / Abdullah Ömer Yavuz | siyasi, sosyal, ekonomik problemlerin dini düşünceye yansıması hayli önemli bir kırılma noktasıdır. Yazar, çağdaş İslam düşüncesinin odaklandığı ilk meseleleri de incelemektedir. Çağdaş İslami akımların söz konusu tartışmalardan beslendiğini de göz önüne alacak olursak İhyacıların gündeminin değeri daha da anlaşılır olacaktır. İlk İhyacılar olarak ise Seyyid Ahmed Han, Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh ve Mustafa Sabri Efendi tahlil edilmektedir. Afganî ve Abduh çizgisi ile İslamcılığın toptan bir bağlama oturtulması fikrine karşı yazar, daha berrak bir tasavvurda bulunmakta ilerleyen zamanlarda ortaya çıkan ekoller ile ilk İhyacıların farklarını belirtmektedir. Böylece pek çok akımın kendi düşüncesine mihenk kabul ettiği bu isimlerin daha özgür bir platforma taşınması düşünülmektedir. Giriş bölümünde Osmanlı İslamcılığı başlığı ile ele alınan kısım hayli dikkat çekicidir. II. Abdülhamid ile başlayıp zamanla Sırat-ı Müstakîm, Sebilü’r-Reşad ve Volkan gibi yayın organları etrafında şekil alan ve Anadolu coğrafyasından beslenen bu İslamcılığın ayrı bir damar olarak okunması teklif edilmektedir. Mısır ile Anadolu İslamcılığının en baştan böylesi bir ayrıma tutulması oldukça isabetlidir. Hülasa giriş bölümünde panoramik bir görüntü ile Çağdaş İslam düşüncesinin teşekkülü ve ilk temsilcileri genel hatları ile belirlenmiştir.
144
Eserin ilk bölümünde Gelenekçilik ele alınmaktadır. Gelenekçi düşünce kodlarını tanımlayarak konuya giren yazar, Gelenekçiliği; Selefiyye, Medrese ve Tarikat gelenekçiliği olmak üzere üç damara ayırmaktadır. Selefiyye’nin hadis, medresenin fıkıh, tarikatların tasavvuf temelli gelenekçilik yaptığına vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda düşünce olarak farklılık arz eden üç gelenekçi yapının yaklaşım itibariyle sınıflandırılması söz konusudur. Selefiyye Gelenekçiliği, doğuş ve teşekkül süreci itibariyle Ehl-i Hadis ekolü ve özellikle de Ahmed b. Hanbel’in düşüncesi ile rivayet merkezci bir yaklaşımın sürdürülmesi neticesinde oluşmuştur. Yazar, Selefiyye Gelenekçiliği’nin Vehhabî tecrübesine değinmekte ayrıca zamanla Vehhabîlik içinde yaşanan düşünsel kırılmalara temas etmektedir. Buradan da hareketle Cihadî Selefiyye’ye dair çıkarımlarda bulunmaktadır. IŞİD’in Selefiyye’den Haricîliğe dönüşümü önemli bir tespittir. Bu aynı zamanda militarist yaklaşımı benimseyen gruplarla itikadî düşünce boyutunda varlığını sürdüren/silahlanmayan Selefiyye grupları arasında ilkesel bir ayrımın da ilk adımını oluşturmaktadır. Yazarın tespitleri Selefiyye’nin ne tek bir boyuta indirilebilecek yönü olduğu ne de tek tür bir yapılanmanın içinde olduğunu göstermektedir. Ele alınan ikinci gelenekçi yaklaşım ise Medrese Gelenekçiliği’dir. Özellikle de Hint alt kıtası İslam düşüncesinin anlaşılması için bölgede varlığını güçlü bir şekilde hissettiren medreselerin ele alınması önemlidir. Yazar, medreselerin yapılanması ve ürettiği düşünce tipolojisi üzerinde çıkarımlarda bulunmaktadır. Diyobendiye medreselerinin ortaya çıkarttığı gruplar ve bunlar arasında yer alan Taliban örgütlenmesi dikkat çekmektedir. Aynı kökenden gelen Tebliğ Cemaati de farklı bir yaklaşımı benimsemektedir. Bu da bize çağdaş İslami akımların farklılaşmalara ne kadar açık olduğunu göstermektedir. Şiî dünya açısından da medrese geleneği mühim olup İran devriminin oluşumunda son derece etkindir.
ERUIFD
2014/2
| Çağdaş İslam Akımları | Velâyet-i Fakih teorisi çerçevesinde şekillenen Şiî-İmamiyye geleneği, son dönemdeki siyasi atılımlarını, medrese/havza merkezli olarak gerçekleştirmektedir. Yazarın ele aldığı bir başka gelenekçilik ise Tarikat Gelenekçiliği’dir. Türkiye’deki Halidîyye Nakşiliğine eğilen yazar bugün aktif durumdaki önemli dini grupların tasavvufi kökenlerini ortaya koymaktadır. İskenderpaşa, Menzil, Erenköy, İsmail Ağa bunlardan sadece bazılarıdır. Bektaşilîğin lağvedilmesi ile Halidî Nakşiliğinin yayılması aynı döneme denk gelmektedir. Büyükkara’ya göre bu düşünce yapılanması Türkiye’de Selefiyye gibi ekollerin marjinal kalmasını sağlamıştır. Kitabın ikinci bölümü Islahatçılık olarak belirlenmiştir. Gelenekçiliğin aksine İslami düşüncede bir tecdidi savunan Islahatçılar, geleneksel dini liderlerin aksine seküler eğitimden gelen mühendis (Necmettin Erbakan), eğitimci (Hasan el-Benna), gazeteci (Mevdudi) gibi önderlere sahiptir. Yenilenme ve dirilme yaklaşımı ile ortaya çıkan bu düşünce hareketleri STK, okullar, vakıflar, dernekler gibi kurumlar üzerinden strateji geliştirmektedir. Büyükkara, Islahatçılığı kültürel ve siyasal olarak iki ana kanala ayırmaktadır. Kültürel Islahatçılık, Nurculuk, Süleymancılık gibi gruplarla ifade edilmektedir. Bu akımların hedefleri siyasal bir söylem barındırmaz. Ana yaklaşımları, toplumun ıslahı ile gerçekleşecek olan ideallere dayanmaktadır. Siyasal Islahatçılar olarak ifade edilen, İhvan-ı Müslimin, Hizbü’t-Tahrir, Hizbullah gibi gruplar ise ideolojik hedeflerini siyasi bir dil ve yöntemle gerçekleştirmek isterler. Yazarın İhvan’ın tarihsel süreçte geçtiği evrimleri ve kırılmaları, farklı bölgelerde değişik şekillerdeki yayılmalarını ele alması dikkat çekicidir. İhvan, İslam dünyasının son dönemde ortaya çıkardığı evrensel tecrübelerden birisidir. Mevdudi önderliğinde Hint alt kıtasında etkin olan Cemaat-i İslami de İhvan gibi etkin olmuştur. Çevre ülkelerde yapılanmalara giden cemaat, Pakistan’ın kuruluşunda aktif rol oynamıştır. Yazar, siyasal ıslahatçı olarak Lübnan Şiilerinin kurduğu Hizbullah ve Yemen Husilerinin teşkilatı Ensarullah’ı da değerlendirmektedir. Bu iki hareket de silahlı eylem yöntemini tercih etmiştir. Bir önceki bölümde Selefiyye, Vehhabî, Cihadî ve Siyasi olarak sınıflanmıştır. Hizbullah ile Ensarullah’ı da Cemaat-i İslami ve İhvan gibi siyasal ıslahatçılardan ayırarak yeniden tasnif etmek mümkün olabilir. Bütün bunlarla birlikte Islahatçı akımların İslam düşüncesine çağdaş bir yorum olarak katkıda bulunduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Eserin üçüncü bölümü ise Modernizm’e ayrılmıştır. Modern düşünce ile İslam düşüncesine yansımaları son iki asrın önemli bir kavşak noktasını oluşturmaktadır. Yazar günümüzde halen tartışma noktalarından birisi olan Modernist hareketler ile Islahatçı akımlar arasındaki farka değinerek konuyu ele almaya başlamıştır. Bir diğer gerilim noktası ise Selefiyye Gelenekçiliği’nin Kur’an ve Sünnete dönüş yaklaşımı ile Modern İslam düşüncesinin Kur’an’a yaklaşımı üzerinedir. Özsel ve metodik farkların iyi belirlenmesi söz konusu akım ve düşüncelerin sınıflandırılmasında önemlidir. Ayrıca Modern İslam düşüncesini de yeknesak bir yapı halinde değerlendirmek mümkün değildir. Bu noktada yazar,
ERUIFD
2014/2
145
| Mehmet Ali Büyükkara / Abdullah Ömer Yavuz | metinselci ve tarihselci olmak üzere Modernizm düşüncesini iki kısma ayırmaktadır. Kendi içinde birbirine yakın hatta diğer bölümlerde ele alınan bazı gruplarla da ortaklıklar göstermesi açısından Modernizm düşüncesinin sınırlarını keskin hatlarla çizebilmek zor gözükmektedir. Yazarın bu noktada ilkeler bazında hareket ederek bir sınıflandırmaya tabi tuttuğu anlaşılmaktadır. Çağdaş İslami Akımlar, bu alanda yazılan eserlerden farklı olarak derli toplu bir bakış açısını yansıtmaktadır. Özellikle de çağdaş düşünce ekolleri arasındaki geçişkenlikler, benzerlikler, dönüşümler, düşüncelerinde netleşmeyen ya da zamanla yaşanan dönüşümler, belirli bir sınıflamayı hayli zor bir hale getirmektedir. Büyükkara’nın bu eserle ortaya koyduğu sınıflandırma kendi içinde son derece tutarlıdır. Fakat söz konusu sınıflandırma da tartışmaya açılabilir. Farklı yaklaşımların ortaya çıkması da normaldir.
146
Eserin sonuna eklenen iki makale daha önce yayınlanmakla birlikte konuyla birebir alakalıdır. İlk makale, Türkiye’de Radikal Dini-Siyasi Hareketleri ele almaktadır. Radikal ekollerin ortaya çıkış serüvenini ve tarihi arka planını tartışan makale, Milli Görüş Hareketi, İran Yanlıları, Mirzabeyoğlu ve İBDA, Nurcu Radikaller gibi çeşitli grupları ele almaktadır. Söz konusu grupların yaklaşımları ve tarihsel süreçte geçirdikleri eğilimler tartışılmaktadır. Oldukça önemli bir konu olan bu makalenin kitabın kendi sınıflandırması içinde bir yere oturmasının daha iyi olabileceğini söyleyebiliriz. Bu noktada Siyasal Islahatçılık bahsinde söz konusu radikal grupları ele almak teklif edilebilir. Ekteki ikinci makale ise dini cemaatleşmenin barındırdığı sorunlara dair oldukça güncel bir çalışmadır. Dini cemaatleşmenin varlığı üzerine tespitler yapılmaktadır. Çağdaş İslami Akımlar, çağdaş düşüncenin gerilimli noktalarına da temas ederek anlayıcı ve yorumlayıcı bir bakışı ortaya koymaktadır. Eserin yeni tartışmalara ve düşüncelere yol açacağını ifade edebiliriz.
ERUIFD
2014/2